Menü Kapat

Koronavirüs (COVID-19) Aşısı Olmalı mıyız?

Koranavirüs (COVID-19) aşı haberleri, son günlerde belki de en çok gördüğümüz haberlerden biri. Tüm haber sitelerinde ve sosyal medyada gündemi, “Koranavirüs (COVID-19) aşısı ne zaman gelecek?” ya da “Çin aşısı güvenli mi yoksa Alman aşısı mı tercih edilmeli?” konuları meşgul ediyor. Bunların yanı sıra dünyada başlayan aşı karşıtlığının, ülkemizde de kafaları oldukça karıştırmış olduğunu, aldığım sorulardan anlıyorum.

Zoonotik bir hastalık türü olan COVID-19, biz veteriner hekimlerin de oldukça gündeminde olan bir konudur. Bir veteriner hekim olarak COVID-19 aşıları hakkında fikirlerimi açıklamadan önce, gelin “Aşı Nedir?”, “Aşı Çeşitleri Nelerdir?” hatırlayalım.

Aşı Nedir?

Aşı, en basit tanımıyla; hastalıklara karşı bağışıklık sağlama amacı ile insan veya hayvan vücuduna verilen, zayıflatılmış hastalık etkeninin tamamı, parçaları veya salgıları ile oluşturulan çözeltidir.

Hastalıklarla savaş, aktif ve pasif bağışıklık sağlamak şeklinde iki yolla yapılır.

Aktif bağışıklık sağlamak isteniyorsa kişiye, enfeksiyon etkeninin antijeni verilerek (gücü azaltılmış canlı organizmalar, ölü veya etkisiz hale getirilmiş organizmalar veya arıtılmış bakteri ürünleri) vücutta antikor yapımı uyarılır.

Pasif bağışıklık sağlamak için ise kişiye, doğrudan antikor verilir.

Aşı hazırlama çalışmaları, oldukça zorlu bir süreci gerektirir. Bu nedenle bu çalışmalar, bazen 15-20 yıl kadar sürebilir. Bir aşının üretimi sırasında, 20’ye yakın klinik test yapılır ve bunun maliyeti, milyon dolarla telaffuz edilecek kadar büyük olabilir.

Aşı üretimi, karmaşık ve uzun bir süreçtir. Aşı üretiminin uzunluğunu ise aşının çeşidi ve üretim tekniği belirler.

Aşı Çeşitleri Nelerdir?

Aşıları üretim tekniklerine göre sınıflandıracak olursak 3 temel bölümde inceleyebiliriz.

A.   Basit Aşılar

Aktif bağışıklık için kullanılan aşılardandır ve hazırlanmasında en eski ve temel sayılan geleneksel aşı hazırlama yöntemleri kullanılır. Canlı zayıflatılmış, inaktif (ölü) ve inaktif toksin (toksoid) aşılar olarak üçe ayrılan bu aşılarda, hastalık etkeninin tamamı kullanılmaktadır.

  1. Canlı Zayıflatılmış Aşılar

Canlı zayıflatılmış aşılar, hastalık etkeninin laboratuvar koşullarında zayıflatılması ile elde edilir ve doğal enfeksiyonun benzeri etki oluşturarak etkin bir bağışıklık sağlar. Canlı zayıflatılmış aşılar, inaktif aşılara göre daha etkili bağışıklık oluşturur. Buna karşın çeşitli dezavantajları da vardır. Bunları sıralayacak olursak;

  • Canlı zayıflatılmış aşıların tekrar virülens (hastalık oluşturma yeteneği) kazanma ve immün yetmezliği olanlarda enfeksiyon oluşturabilme riski vardır.
  • İnaktif toksin (toksoid) aşıların kültür ortamında karmaşık bileşenlere gereksinimi vardır.
  • Organizmaların tümünün kullanıldığı aşı sistemlerinin üretiminde istenmeyen bulaşıcı ajanlar kültürde bulunabilir.
  • İstenmeyen bulaşıcı ajanlar, personel ve çevre için potansiyel bir tehlike oluşturabilir.
  • Hücre kültürü tekniklerinde immünojenik cevap olumsuz yönde etkilenebilir
  • Alerjik/reaktojenik olabilecek istenmeyen ‘yabancı’ proteinleri içebilir.
  • Aşı bileşiminde, hastalık etkeni antijeni dışında antijen bulunabilir.
  • Bağışıklık kazanılması istenen hastalık için ihtiyaç duyulmayan birçok bileşenin de aktarılabilmesi söz konusu olabilir. Bu bileşenlerin, koruyucu antijenlere karşı bağışıklığı düşürerek aşı etkinliğini azaltabilmesi gibi pek çok dezavantajı vardır.
  1. Ölü Aşılar (İnaktif)

Ölü aşılar, genellikle hücre kültüründe üretilmekte, saflaştırmakta ve kimyasal maddeler kullanılarak, ısıl işlem veya radyasyon uygulanması ile hastalık etkeninin öldürülmesi (inaktive edilmesi) sonucu oluşturulmaktadır. Canlı zayıflatılmış aşılara göre daha güvenli aşılardır. Gündemimizde olan Sinovac/CoronaVac aşısı, bu aşı gurubuna örnektir.

  1. Toksoid Aşılar

Mikroorganizmanın antikor oluşturan toksininin verilmesi ile hazırlanan aşılardır. Bakteriyel toksinlerin, kimyasal veya ısıl işlem ile inaktive edilmesi sonucunda toksoid aşıları elde edilir. Tetanos ve difteri aşılarını, bu aşı türüne örnek olarak gösterebiliriz.

B.   Biyoteknolojik Aşılar

Rekombinant DNA ve RNA Aşıları

Son yıllarda aşı teknolojisinde yaşanan gelişmeler, bilim dünyasını biyoteknolojik tekniklerin kullanılmasıyla oluşturulan yeni nesil aşılara yöneltmiştir. Bu yeni nesil aşılar, Rekombinant Aşı Teknolojisi ile üretilmektedir. Bu teknolojide hastalık etkeninin antijenik proteinleri ve viral (etken parçaları) vektörleri kullanılmaktadır.

Söz konusu aşı teknolojisi, üretilmesi zor olan veya kültürü yapılamayan hastalık etkenlerine karşı aşı geliştirmesi için kullanılır.

Geleneksel yöntemlere göre daha güvenli, kontrol edilebilirdir ve kısa zamanlı süreçlerle üretim sağlanabilir. Şu anda gündemdeki aşılar, bu sınıftaki aşılardır.

  1. Subunit Aşılar

Patojenitesi (hastalık oluşturma gücü) çok yüksek olan veya kültüre edilmesi çok zor ve pahalı olan hastalık etkenleri, zaman zaman rekombinant DNA teknolojisi kullanılarak üretilemez. Bu gibi durumlarda antijenik proteinler, saflaştırılarak çoğaltılır ve aşı çalışmaları bu yolla yürütülür.

Subunit aşılar (zayıflatılmış aşılardan farklı olarak), zayıflatılmış hastalık etkeninin virülens kazanması ve antijenik peptitlerin inaktivasyon uygulaması sonucu denatüre edilmesi gibi olumsuz etkileri taşımaz. Subunit aşılar, diğerlerine oranla daha az immünojenik etki gösterir. Bu durum immünostimülatör moleküller veya bağışıklık tepkisini arttıran adjuvantlar eklenerek antikor yanıtının artmasını sağlar.

  1. Nükleik Asit Bazlı Aşılar

Canlı zayıflatılmış aşılar ve subunit aşıların pozitif özelliklerinin, hazırlanma teknolojileri ile birleştirilmesiyle geliştirilmiştir.

Nükleik asitler arasında mRNA’nın genomik entegrasyonu (yeni nesil genom düzenleme teknikleri), DNA tabanlı aşılara kıyasla birçok avantajı barındırır. Dahası, mRNA aşılarının hücre çekirdeğine girişine gerek olmaması nedeniyle dendritik hücrelerle etkili bir şekilde transfekte edilmeyi (taşınabilmeyi) mümkün kılar.

  1. DNA Aşısı

Hücresel ve humoral immun yanıtın ikisinin de uyarılmasını sağlayan, genellikle protein aşılarına göre daha etkili sitotoksik T hücre yanıtını uyaran geleneksel aşılara göre de daha güvenilir ve tanımlanabilir immun yanıtı uyarmayı sağlayan aşı çeşididir.

Yalnızca DNA aşısı sonrası elde edilen düşük immun yanıt, nanoteknoloji kullanarak üretilen adjuvantların eklenmesiyle arttırılabilmektedir.

DNA aşıları, enfeksiyöz hastalıklara karşı olduğu gibi çeşitli kanser türlerine karşı kanser aşısı (‘DNA temelli kanser immunoterapisi’ olarak da adlandırılan) olarak da kullanılmaktadır.

  1. Dentritik Hücre (DC) Aşıları

Dentritik Hücreler, T hücrelerinin antikor oluşturması için antijenleri bu hücrelere taşıyan hücrelerdir. Hastalığın önlenmesini amaçlayan geleneksel bulaşıcı hastalık aşılarının aksine, dentritik hücre aşıları, CD8 + T hücresi tepkilerini uyarma üzerine odaklanır.

  1. Sentetik Peptit Aşılar

Hastalık etkenlerinin antikor oluşturan antijenik bölgelerinin saptanması, buradaki peptit dizilerinin tespit edilmesi, belirlenen dizilimin aynısının sentetik olarak oluşturulup vücuda verilmesiyle antikor oluşumunu uyaran aşılardır.

Tamamen sentetik olmaları, bu aşıların mutasyon, yabancı patojenlerle veya toksik materyallerle kontaminasyon vb. risklerinin olmamalarına ek olarak, kültür ortamlarında zor üreyen mikroorganizmalara karşı aşı geliştirilmesine olanak sağlamaları da önemli üstünlükleri arasında yer alır. Bunun yanında, güçlü immun yanıt alabilmek için taşıyıcı partiküllerin ya da güçlü adjuvantların seçimi de önemli bir basamaktır.

C.   Yenebilir Aşılar

Vitamin, protein ve diğer besleyici özellikler açısından zengin olup aynı zamanda aşı görevi gören gıdalardır. Bir bitkinin parçası, meyvesi veya bu bitkiden türetilen alt ürünler gibi yenebilir formatta üretilen tüm aşıları içerir. Bunların oral olarak alımı sonrasında bağışıklık sisteminin uyarılması sağlanır.

Koronavirüs (COVID-19) Aşısı Çeşitleri Nelerdir?

Koronavirüs (Covid-19) aşıları ile ilgili çok fazla sayıda çalışma bulunuyor. Ancak öne çıkan aşıları değerlendirecek olursak; mRNA temelli BioNtech, Moderna aşıları ve viral vektör temeline dayanan Sputnik V, Oxford/Astrazeneca aşılarından söz edebiliriz.

Bu aşılar üretim açısından değerlendirildiğinde; viral vektör aşıları, hücre kültürlerinde üretilmesi gerektiği için hammadde gereksinimi iki katına çıkıyor.

RNA aşıları, kısa zamanda çok fazla üretilebiliyor. Diğer yandan mRNA aşıları, kolay değişebilen yapıları nedeni ile dağıtım ve depolama sırasında, oldukça düşük soğutma derecelerine ihtiyaç duyuyor. Uzun süren depolama ve dağıtım sürecinde -20 ya da -70°C’de tutulmaları gerekiyor.

Buna karşın viral vektör aşılarının, normal saklama koşullarına oldukça dayanıklı olduğu bildiriliyor.

Bu aşıların tümü, istenen bağışıklığın sağlanması için 20 gün arayla iki doz halinde uygulanıyor. Bu uygulama ile ilk aşılamadan sonra azalan antikor miktarının, ikinci aşılama ile belli bir seviyenin üzerine çıkması sağlanıyor.

Bu 4 tip aşının en yakın zamanda ülkemizde uygulanacağı umudunu taşıyorum.

Bunların dışında, Çinli ilaç şirketi Sinovac Biotech‘in geliştirdiği, Türkiye’de kullanılacak olan “CoronaVac” isimli aşı da diğer seçeneklerin arasında bulunmaktadır. Bu aşı, inaktif bir aşı çeşididir. Bağışıklığı uyarma açısından hem canlı aşılardan hem de mRNA aşılarından daha az etkilidir.

Çin’den gelecek olan ‘CoronaVac aşısı güvenilir mi?’ diye soracak olursanız, Prof. Dr. Mehmet Ceyhan’ın da dediği gibi ‘Hastalığın sonuçlarından iyidir’ fikrine katılıyorum.

Peki Şimdi Koronavirüs (COVID-19) Aşısı Olalım mı, Olmayalım mı?

Veteriner hekimler olarak bizler, uzun yıllardır hayvanların Koronavirüs enfeksiyonlarını tedavi etmeye ve önlemeye çalışıyoruz. Atlar, sığırlar, kediler, köpekler ve kanatlı hayvanlarda ciddi sorunlara ve kayıplara yol açan koronavirüs enfeksiyonlarının tedavisinde, etkili antiviral ilaçlar maalesef bulunmamaktadır. Ancak enfeksiyonlarda semptomatik tedavi uygulanabilir.

Hayvan koronavirüs enfeksiyonlarını önlemek, aşı uygulamaları ile sağlanır. Hastalık semptomları geliştiğinde ölüm kaçınılmazdır. Bu nedenle aşılama ve koronavirüslerin hayvanların yaşam alanlarına girişini ve yayılmasını engellemeye yönelik alınan önlemlerin uygulanmasıyla ortaya çıkması önlenebilir.

Buradan hareketle ben, Koronavirüs (COVID-19) Aşısı olunması gerektiğini savunanlardanım. Yüksek riskli kişiler olarak adlandırılan bireylerin ve onlarla yakın temasta olan kişilerin aşılanmasının hayati öneme sahip olduğu unutulmamalıdır. Aşıyla korunma, her insanın hakkıdır.

Ayrıca vurgulanması gereken en önemli olan konu; hastalıklardan korunmanın, tedavi etmekten daha kolay ve daha ucuz olduğudur.

Sonuç olarak; “Aşılama” genelde çocuklarda alışık olduğumuz bir yöntemdir. Ancak şimdi bir salgının durdurulması gerekiyor. Bu süreçte gece gündüz demeden çalışan araştırmacılara, bilim insanlarına, sağlık çalışanlarına saygı ve teşekkürlerimi iletiyorum.

Hep birlikte bilime inanarak, hepimizin bu konuda sorumluluk alması gerekiyor. Şimdi sıra büyüklerdedir. Haydi büyükler aşıya!

Benzer Yazılar